''Mesnevî''kelimesi Arapca olup,sözlük mânâsı''ikişer ikişer''demektir.Edebiyatta ise;her beyti kendi arasında kafiyeli manzum söz söylemek olup;beyit sınırı olmadığı için uzun eserlerde tercih edilen bir nazım türü olmuştur.
İslâmî edebiyatlarda (özellikle Fars edebiyatı ve XV.yy.dan sonra Türk edebiyatı)şairlerin,uzun aşk hikayelerini ve destanımsı hikayelerin antımında kullandıkları Mesnevî tarzı,Mevlana'nın dönemine gelindiğinde bir hayli mesafe kaydetmiş;tasavufî eserlerin hemen hemen tamamı bu nazım türündekaleme alınmıştır.Mevlana'nında etkilendiği,Senâî'nin(ö.1180)Hadîkatül-i Hakîka'sı Attar'ın(ö.1193-1234 arası)Musîbetnâme ve Mantuku't tayr'ı gibi eserler tasavvufî mesnevi geleneğinin ilk ve en güzel örneklerinden sayılmıştır.
Mevlana'nın zamanına gelinceye kadar bu şekilde edebîbir olarak çağrışım yapan''Mesnevî''kelimesi Mevlana'nın mesnevi nazım türünde yazdığı ve bizzat adını Mesnevî olarak koyduğu eseri,günümüzde de olduğu gibi yazıldıktan hemen sonra bile mânâ değiştirip,tereddütsüz Mevlana'nın MesnevÎ'sini akla getirmiştir.
__________________________________________
MEVLANA'NIN MESNEVİ'Sİ
Adı,Mevlana'nında eserinde pek çok yerinde belirttiği gibi Mesnevî'dir.VI.cildin ikinci beyitinde Hüsammeddin Çelebi'ye ithafen''Hüsâmînâme''olarak zikredilse de,hemen bir sonraki beyitte''Mesnevî'nin soncildi...''ibaresinden anlaşıldığı gibi eserin isminde bir tereddüt yoktur.Kaldı ki Mevlana Mesnevî'sinin I.cildinin henüz başında''Bu kitap mesnevî kitabıdır...''diyerek eserinin ismini koyar.
__________________________________________
MESNEVÎ NASIL YAZILDI?
Daha önce de belirtildiği gibi herhangi bir eser yazma endişesinde olmayan Mevlana,özellikle Şems ve Selâhaddin-i Zerkûb'un kendisine halife seçtiği Hüsâmeddin Çelebi'nin ısrarına dayanamayarak Mesnevî'yi söylemeye,Çelebi'de yazmaya başlar.Mevlana'nın ölümünden 45 yıl sonra onun ve ailesinin menkıbelerini yazmaya başlayan Ahmed Eflâkî(ö.1360),Mesnevî'nin yazılmaya başlanmasını Dergâhın mesnevîhânı Sirâceddin dilinden şöyle anlatır:
''HüsÂmeddin Çelebi bir gece,Mevlana'ya gelerek onunla başbaşa kaldığı sırada başkoyup dedi ki:''Gazel divanı çoğaldı,bunların sınırının nurları deniz ve karaların,Doğu ve Batı'nın her tarafını kapladı.Allah'a hamdolsun bütün söz söyleyenler,bu sözlerin yüceleiği karşısında şaşa kaldılar.Eğer Senaî'nin İlâhînâme (Hadîka)tarzında ve Mantuku't-tayr'ın vezninde bir kitap yazılsa bu,bütün insanlar arasında bir hatıra olarak kalır,aşıkların ve dertlilerin can yoldaşı olur.Bu son derece merhamet ve inayet olacaktır.Bu kulunuz da ister ki değerli dostların yüzlerini sizin kutlu yüzünüze çevirip başka bir şey ile meşgul olmasınlar.Artık bundan sonrası Hüdâvendigar(Mevlana)nın lutuf ve inayet,ne kalmıştır.
Bunun üzerine Mevlana hemen mübarek sarığının içinden külli ve cüzzi bütün sırları açıklayan bir cüz çıkartıp,Çelebi Hüsâmeddin'nin eline verdi.Bunda Mesnevî'nin başında bulunan on sekiz beyit yazılı idi:
1. Bişnev in ney çün hikâyet mîküned Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned Dinle, bu ney neler hikâyet eder, ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.
2. Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.
3. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim.
4. Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.
5. Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem Ben her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bedhâl (kötü huylu) olanlarla da, hoşhâl (iyi huylu) olanlarla da düşüp kalktım.
6. Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men Vez derûn-i men necüst esrâr-i men Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki esrârı araştırmadı.
7. Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur.
8. Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst Beden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin rûhu görmesine ruhsat yoktur.
9. Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd Her ki în âteş nedâred nîst bâd Şu neyin sesi âteşdir; havâ değildir. Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun.
10. Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd Neydeki âteş ile meydeki kabarış, hep aşk eseridir.
11. Ney harîf-i herki ez yârî bürîd Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır.
12. Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsâz, hem müştâk bir şeyi kim görmüştür
13. Ney hadîs-i râh-i pür mîküned Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned Ney, kanlı bir yoldan bahseder, Mecnûnâne aşkları hikâye eder.
14. Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst Dile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi, mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur
15. Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu –yânî, ateşlerle, yanmalarla geçti - .
16. Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist Günler geçip gittiyse varsın geçsin. Ey pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!..
17. Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd Balıktan başkası onun suyuna kandı. Nasibsiz olanın da rızkı gecikti.
18. Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.
2. Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.
3. Sîne hâhem şerha şerha ez firâk Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim.
4. Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş Aslından vatanından uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.
5. Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem Ben her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bedhâl (kötü huylu) olanlarla da, hoşhâl (iyi huylu) olanlarla da düşüp kalktım.
6. Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men Vez derûn-i men necüst esrâr-i men Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki esrârı araştırmadı.
7. Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakda onu işitecek kudret yoktur.
8. Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst Beden ruhdan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin rûhu görmesine ruhsat yoktur.
9. Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd Her ki în âteş nedâred nîst bâd Şu neyin sesi âteşdir; havâ değildir. Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun.
10. Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd Neydeki âteş ile meydeki kabarış, hep aşk eseridir.
11. Ney harîf-i herki ez yârî bürîd Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri,bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi -yânî, vuslata mânî olan perdelerimizi- yırtmıştır.
12. Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem demsâz, hem müştâk bir şeyi kim görmüştür
13. Ney hadîs-i râh-i pür mîküned Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned Ney, kanlı bir yoldan bahseder, Mecnûnâne aşkları hikâye eder.
14. Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst Dile kulakdan başka müşteri olmadığı gibi, mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş olandan başka mahrem yoktur
15. Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâssıl olan ateşlerle arkadaş oldu –yânî, ateşlerle, yanmalarla geçti - .
16. Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist Günler geçip gittiyse varsın geçsin. Ey pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil; hemen sen vâr ol!..
17. Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd Balıktan başkası onun suyuna kandı. Nasibsiz olanın da rızkı gecikti.
18. Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm Ham ervâh olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.
Mevlana'da Çelebi Hüsâmeddin'ecevapla,böyle bir eser yazmasının Allah'ın gayb aleminden kendisine ilham olduğunu belirtir;ve böylece Mesnevî'nin söylenmesi ve Çelebi vasıtası ve ricasıyla yazılmasına başlanmış olur.
_____________________________________________
NE ZAMAN VE KAÇ YILDA YAZILDI
Mevlana'nın diğer eserleri gibi Farsca söylenip yazılan VI.ciltlik Mesnevî'nin I.cildine 1259 yılında başlanıp 1263 yılında tamamlandı.II.cilde başlamak üzereyken Çelebi'nin eşi vefat etti ve Mesnevî'nin yazılması iki yıl kadar beklemede kaldı.Çünkü;Mesnevî,Mevlana tarafından sabah akşam,sema-sohbet,otururken-ayakta demeden söyleniyor ve Hüsâmeddin Çelebi tarafından da yazılıyordu.Hüsâmeddin Çelebi,eşinin ölümünden iki yıl sonra tekrar Mevlana'nın huzuruna gelerek vazifesine devak etmek isdediğini belirtti.Böylece 14 Mayıs 1264 tekrar başlanan Mesnevî'nin V.cild,hiç ara vermeden 1268 tarihinde tamamlandı.
___________________________________________
YAZMA,BASMA VE BEYİT SAYILARI
Mesnevî'nin her cildi bittikten sonra,Çelebi bunları gözden geçirerek Mevlana'ya okur,kontrol ettirirdi.İşte bu şekilde VIcilt haline gelen Mesnevî'nin beyit sayısı çeşitli yazmala göre değişiklik göstermekte,25585 ila 2660 arasında değişmektedir.Hindistan bölgesindeki yazmalarda 30bin beyte çıkan Mesnevî'nin beyit sayısı en güvenilir neşir olarak değerlendirilen Nicholson'un hazırladığı metinde ise 25632 dir.Şu anakadar tesbit edilen en eski nüsha özelliğine sahip 677/1278 tarihli Mevlana Müzesi teşhir salonunda sergilenen Mesnevî ise 25668 beyit olup,Nicholson metnini hazırlerken kısmen, Abdülbaki Gölpınarlı ve Veled Çelebi(İzbudak)da bu nüshadan faydalanmışlardır.Bu nüsha,tıpkı basım olarak,49'a 32 cm.ve 32'ye23 cm olmak üzere Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır.(Ankara,1993,XIV s.+325 vr.)Aynı nüsha 1371 hş./1992 yılında İran'da tıpkı basım olarak neşredilmiştir.(Zîr-i nazar-ı Nusrullah Pur-Cevâdî,Tahran,28,5'e 22 cm;7+610 s.)