24 Eylül 2007 Pazartesi

MANZUMELER

Hem görürüm hem görmem,uykudakş göz gibi,
Hem gizliyim hem açık,gülsuyundaki koku gibi,
Üzengideki ayak gibi hem duran hem koşanım.
Hem suskun hem söyleyenim kitaptaki yazı gibi

_________________________________________

Bir akıllı gelirse de ki;sana yol yok.Bir aşık gelirse,yüz kere merhaba!

__________________________________________________________
Birlik Mesajı

Birliğe gel daha beri,daha beri,
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür,bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte,ben senim işte.

Zengin yoksulu hor görür ne diye?
Sağ soluna yan bakar ne diye?
İkiside senin elin ikiside,
Peki kutlu ne,kutsuz ne?

Topumuz bir tek inciyiz bir tek,
Başımızda tek,aklımızda tek.
Ne diye iki görüp kalmışız,
İki büklüm gökkubbenin altında ne diye?

Varını yoğunu birliğe çek birliğe,
Kendine gel,benlikten çık uzak dur.
İnsanlara katıl insanlara,
İnsanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin,bir ulu deniz,
Kendinde kaldın mı bir damlasın,bir dane

Dünyada ne diller var,nice diller,
Ama hepsinde anlam bir.
Sen canı da bir bil,bedenide,
Yalnız sayıda çoktur onlar alabildiğine,
Hani şu bademler gibi,bademler gibi,
Ama hepsinde yağ bir.

Sen kapıları testileri hele bir kır,
Sular nasıl bir yol tutar gider.
Hele birliğe ulaş,hır gürü savaşı bırak,
Bak gör,
Can nasıl koşar bunu canlara iletir.

(Tercüme:A.Kadir)


23 Eylül 2007 Pazar

HİKAYELER VE NÜKTELER

.''Bir zenci eline geçen bir aynaya baktı ve gördüğü aynadan sanarak ona tükürdü.Ayna dile gelip dediki:''Ey,aşşağılık kişi.Bu yaptığın terbiyesizliği bana deil,kendi çirkin suratına yapmış oldun.Sen kendi çirkin yüzünü kirlettin!Bu pislik bana bulaşmaz;çünkü ben parlak,lekesiz bir aynayım.''
. ''Duvar çiviye;niçin beni yaralıyorsun.''der.Çivi de; ''Bana deil,beni çakana bak.''cevabını verdi.
. ''Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip koymuşlardı.Fili merak eden bir çok kişi oraya toplandı.Kranlıkta fili görmek mümkün olmadığı için,her biri elini dokundurarak fili tanımaya çalışıyordu.Meraklılardan birinin eline filin hortumu geçti.Dedi ki:'Fil bir oluğa benziyor.'
Başka birinin eli filin kulağına dokundu.Fil ona yelpazeye benzer zannı verdi.
Birisi elini filin ayağına sürdü de,'Filin şeklini direk gibi gördüm'dedi.
Bir diğeri elini hayvanın sırtına değdirdi ve şöyle dedi:'Bu fil taht gibidir'
Böylece,zanları yüzünden sözleri birbirine uzak düştü.Oysa elelrinde bir mum bulunsaydı hepsi aynı şeyi göreceklerdi.!!
.''Biri arap,biri Acem,biri Türk,diğeri Rum dört kişi arkadaş olmuşlardı.Lakin birbirlerinin dillerini bilmiyorlardı.Karınları acıkınca Fars olanı,'Bu parayla engür alalım.'dedi.
Arap bu sözden hoşnut kalmadı:'Aksilik etme.Ben engür istemem,ineb isterim.'
İçlerinden Türk olanı ise:'Ben bunların ikisinide istemem,üzüm isterim.'diye diretti.
Rum her üçünede karşı çıktı:'Bırakın bu lafları,bu para ile istafil alalım.'
Derken bu dört kişi,çekişmeyii dövüşmeye kadar vardırdılar.Eğer oradan herbirinin dilini bilen biri geçseydi,derdi ki;'Ben bu para ile hepinizin istediğini alırım.Bu parayla dördünüzde muradınıza erersiniz.Ayrılık sözleriniz de sizin,ama istekde birsiniz.'
.''Bir yılancı, iri bir yılan yakalama umuduyla karlı dağlara çıkmıştı.Etrafı arayıp tararken,donduğu için ölmüş sandığı bir ejderhaya rastladı.Gerçi ejderhayı ölü sanıyordu ama yine de ihtiyat edip onu plerle bağladı ve sürüklemeye başladı.Niyeti ejderi Bağdat şehrine indirmek ve halka göstererek para kazanmaktı.
Şehirde,hayvanı büyük bir kilime sardı halkı onu görmeye çağırdı.Binlerce insan toplandı ve heyecanla örtünün kaldırılmasını beklemeye başladı.Lakin para hırslı yılancı,daha çok müşteri toplaması için işi uzatıp duruyordu.Bu arada güneş yükselmiş ve örtünün altında donu çözülen hayvan kıpırdamaya ve iplerini koparmaya başlamıştı.Halk dehşete düştü,birbirini ezerek kaçışmaya koyuldu.Ancak yılancı,korkusundan kaskatı kesilmiş,bir yere kıpırdayamamıştı.Bu arada örtüden sıyrılan ejder hemen yılancıyı yuttu ve kemiklerini kırdı.''
.''Adamın biri Şems'in hasretiyle yanıp kavrulan Mevlana'ya yalan bir haber getirmişti:'Ben Şems'i Şam'da dolaşırken gördüm'diyordu.Mevlana dal gibi soyundu,müjde bahası olarak hırkasını yalancının omuzlarına attı.Oradakiler aamın yalancı olduğuna şahadet ettiler.Mevlana buyurdu ki:'Bu hırkayı onun yalanına verdim ben.Haberi gerçek olsaydı canımı verirdim.'''
.''Birgün papazların kara cübbelerine sinirlenen bir çocuk,'Aman ne kara herifler' demişdi de Mevlana onu şu şekilde uyarmıştı:
'öyle deme oğlum.Onlardan cömert kim var.Müslümanlığı,temizliği,ibadeti dünyada bize bıraktılar.Ahirettede hurileri,cennetleri yine bize bağışlamışlardır.Daha ne isteriz?''

20 Eylül 2007 Perşembe

19 Eylül 2007 Çarşamba

MEVLANA VE TELAPATİ

Mevlana'nın yaşadığı dönemlerde şehir dışına gidecek olanlar medreselere uğrayarak alimlerden müsaade isterler ve öyle giderlerdi.
Konya'da eski hal,yada buğday pazarı civarındaYağlıtaş Medresesi vardır.Bu Medresenin Hocasına bir kervancı gelerek İstanbul'a gideceğini söyleyerek izin ister.Hoca düşünceye dalar ve bir süre sonra konuşmaya başlar.''İstanbul dönüşü kervanınSöğüt yakınlarında soyulacak,gitme,''der.Adam bir kaç gün sonra tekrar gelir ve bir kez daha gitmek zorunda olduğunu bir kere daha izin istemek için geldiğini söyler.Hoca bir süre düşündükten sonra''Gitme senin için hayırlı deil,kervanın soyulacak''.Adam çaresiz çıkar gider.Aklına da Mevlana'ya uğramak gelir.Mevlana'nın huzuruna çıkarak İstanbul'a gitmesi gerektiğini ve izin istediğini söyler.Mevlana Hazretleri gidebilirsin diyince sevinçle kervanını hazırlar ve yola çıkar.İstanbu'a gider ve işlerini yoluna koyar.İstanbul'dan dönerken Söğüt yakınlarında,Yağlıtaş Medresesi'ndeki Efendinin soyulacaksın dediği yerde konaklar.Gece olunca kervancı başı rüyasında eşkıyalar tarafından soyulduğunu görür.Rüya okadar gerçek gibi görünür ki,kan ter içinde uyanır.Sabahın ilk ışığıyla korku ile yola koyulur.Soranlarada rüyasında kervanının soyulduğunu,o yüzden erkenden yola çıktıklarını anlatır.Konya'ya döner dönmez uğradığı ilk yer Yağlıtaş Medresesi olur.Hoca efendiye kervanının soyulmadığını anlatır.Ama Mevlana Hazretlerinden izin aldığını,rüyasında soyulduğunu anlatarak Hoca Efendi'den bu işin aslını öğremek ister.Hoca bir müddet sonra kervancıya şunları söyler:''Senin taktiri ilahinde kervanının soyulması vardı,ama öyle bir zattan izin istemişssinki O bu hadiseyi rüyasında geçiştirmiş,''der ve ilave eder:''Biz evlana deilizki rüyada geçiştirebilelim.''
Telapati,düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulmasını esasına dayanan parapsikolojik bir olaydır.İki zihin yada ruh arasındaki imaj,fikir,sembol şeklinde ortaya çıkan etki alış verişidir.
Ergün Candan'ın ''Türklerin Kültür Kökenleri''adlı kitabında anlattığı bir olayı aktaralım:
Selçuklu Sultanı Rukneddin,şehre gelen bir yaşlı şerefine Sema düzenler(bu kişinin adı bazı kaynaklarda Buzagu,bazılarında ise Şeyh Babay-ı Marendi olarak geçmektedir.)Çevresindekiler herkece kendisini ruhlar ziyarete geliyor diyerek Sultan'a bu kişiyi methederler.
Söz konusu şahıs,sık sık sohpet esnasında Sultan'a''Oğul!)diye hitap eder.Sultan!a karşı ''Oğul''diye hitap etmesi,Mevlana'nın kulağına gittiği zaman bu konuşmayı yadırgar,''Kolaydır.Bizde başka bir Oğul seçeriz,''diye sitemini bildirir.
Mevlana'ın bu sitemi Selçuklu Sultanı Rukneddin'e iletilir.Sultan Rukneddin kendisine ''Oğul''diye hitap edilmesine izin verdiği için yanlış davrandığını anlar.Hatasını düzeltmek için büyük bir ziyafet ve Sema Ayini düzenler.Ziyafette tabaklar hep altındandır.Ziyafet esnasında Mevlana semaya kalkar ve ardındanda yemeye içmeye ve altın benzeri şeylere eğilimi olmadığını ifade eden bir gazel okur.Sonrada Çelebi Hüsamettine dönerek,''Görüyor musun?''diye sorar.O da''Görüyorum''diye cevap verir.Bu konuşmanın hemen ardından Mevlana oradan ayrılır.
Konuşmaya şahit olanlar Çelebi Hüsamettin'e ''Ne gördünüz,''diye sorarlarÇelebi Hüsamettin,''Sulatanı gösteriyordu.Baktığımda Sulatan'ın başsız olduğunu gördüm,''der.
Aradan günler geçer.EmirlerMoğollar'la bazı konuları görşmek isteğiyle,Sultan Rukneddin'i Aksaray'a davet ederlerYola çıkmadan önce Sultan,Mevlana'nın yanına gelir.Mevla bu konuşmaya kesinlikle gitmemesini uyarırsa da,Sultan kendisini dinlemez ve gider.Sulatan Rukneddin'in bu son yolculuğudur.Çünkü bir komployla karşılaşacak ve boynu vurularak kadledilecektir.
Sultan'ın tam boynu vurulduğu an sema halinde olan Mevlana,Sultan'ın feryadını telapatik olarak hisseder,hatta bu algılamanın şiddetinden rahatsız olur.Semanın sonunda çevresindekileri cenaze namazına davet eder.Oğlu,''Bu cenaze namazıda nereden çıktı?''diye sorduğunda;''Evet Bahettin!Biçare Rükneddin'i boğuyorlardı.O da boğulurken bizim adımızı söyleyip bağırıyordu,''der.
Birbirinin içine girmiş olaylar zincirinde,Mevlana'nın hem gelecekle ilgili kahanet niteliği taşıyan bir bilgiyi alıp aktardığını hem de telapati adı verilen evrensel bir görüşme metodunu son derece net bir şekide kullanabildiğini anlıyoruz.
İşte kedisinin telapati yeteneğinin ne derece gelişmiş olduğunu gösteren ,başından geçen bir başka olay:
Kadı Siraceddin önderliğinde toplanan dönemin uleması,Mevlana'yı sınamak için çeşitli dini konularda çeşitli sorular düzenleyip gönderirler.Soruların bulunduğu mektubu alan Mevlana,mektubu açmadan masanın üstüne koyar.Cevapları bir kağıda yazdıktan sonra açılmamış mektupla birlikte geri yollar.

Sn.Burhan Yılmaz'ın ''Bilinmeyen Mevlana''isimli eserinden alıntıdır.

17 Eylül 2007 Pazartesi

İBN-İ VAKT


''Etrafına gümüş paralar dağıtan bir zengin,yanındaki bir sufiye:
-Bugün sana bir kuruş mu vereyim,yosa yarın üç kuruş mu?Diye sordu.O da:
-Dün yarım kuruş verseydin bugün vereceğin bir kuruştan iyiydi.Bu vereceğin bir kuruş da yarınki vereceğin yüz kuruştan daha fazla beni memnun eder.Zira peşin sille,veresiye bağıştan daha iyidir,dedi.
O halde ey canımın cananı,aklını başına al,içinde bulunduğun zamanın kıymetini bil.
Mesnevi'den
Yad-ı mazi bahşeder,
Nice alam u keder,
Etme ömrünü heder,
Varsa aklın ey dedem,
Dem bu demdir,dem bu dem
(Geçmişi anmak insana anca üzüntü ve keder verir.O halde aklın varsa bu boş şeylerle ömrünü harcama.Zaman bu zamandır ancak.)

AYİNLER

Mevlana neden ellerinin birisi havayı,diğeri yeri gösterir ve başı eğik olarak sema yapardı?
''Allah'tan alırım,halka dağıtırım.''
Dönerek sema yapan Mevlevi'nin durumu;transa geçmiş bir Hal'dir.Sağ el yukarıda,baş sağ kola yatmış vaziyette,sol el aşşağıya yere bakıyor.Esrarda burada başlıyor.Mevlana'nın burada yapmış olduğu majik bir ritüel uygulaması ve dahası santral(transformatör)görevinin yerine getirilmesidir.
İnsan varlığı olarak bütün enerjiler,sağ parmak uçlarımızdan ve başımızın önünde bulunan bıngıldaktan girer.Enerjiler vücudü tamamen dolaşarak türüne göre göver yapan enerjiler sol el parmak uçlarından çıkar gider.Bizler bu enerjilerin görev ve oluşumlarını bilmeden yaşarız.Bazen yaşadığımızı da sanabiliriz.Ama santral görevi yapan varlıklar bizzat bilerek o enerjiyi kullanır.Evrende hangi enerji türünü alırsa alsın,santral varlık,beden içinden geçen enerjiyi kanallarında onları istediği şekle dönüştürerek değişime uğratır.Negatif enerjileri bu varlıklar vücütlarında (enerji kanallarında),değişime uğratarak(transforme ederek)pozitif hale getirip,evrene tekrar verirler.Yani dualiteyi korur bu santral varlıklar.
Negatif enerjinin arttığı bir ortamda,bu dejenerasyonun önüne geçmiş,evrende tıkanan enerji kanallarını açarak dualiteyi korumuştur.O'nun yaydığı pozitif enerjiler hala geçerliliğini korumaktadır.Korumayada devam edecektir.
Toplu sema ayinleri için şöyle bir değerlendirmeyi yapmak mümkün olur.Mevlevi dervişleri istedikleri an o ruhsal enerjileri sema tekniği sayesinde trans hale girerek,toplayarak,manyetik alan yaratmaktadırlar.
Temel hakikatler hiçbir zaman değişmemiştir ve değişmeyecektir.Nasıl ki henüz yeni keşvedebildiğimiz pek çok şey potansiyel olarak her zaman mevcutsa,keşvedeceklerimiz içinde aynı şey geçerlidir.Öyleyse değişen nedir?Değişen ve gelişen insanın bilincidir.Nüfuz edebilme yeteneğidir.Bu geliştikçe önümüze yeni imkanlar açılmakta,ufkumuz genişlemektedir.
İnsanlar herşeyden önce zihinlerini temiz tutmayı öğrenecekler,öğrenmek zorundalar.Yani birbiriyle olan ilşkilerini gayet sağlam ve açık seçik bir hale getirmek zorundadır.Yüksek enerjiye dayanabilecek şekilde iç basıncın artırılarak kabukların açılmasına devam etmeliyiz.Biliyoruz ki hür olmayan bir varlıkgelişemez ve değişemez.
İç basıncın artırılarak kabuklarının kırılmasını sağlayacak enerjilerin en güçlüsü bilgi enerjisidir.Bu bilgi,kendini tanıma bilgisidir.Mevlana,bu bilgileri,bilgilenmek isteyenler için serpiştirmiş.
Mevlana sema ile dönmesini bir rubaisinde şöyle değerlendiriyor:
''Bu dönüşü ben kendi canımdan öğrendim.Beden kalıba girmeden önce can aleminde de böyle dönerdim.Bana sabır ve sükun daha uygundur diyorlar.Ben bu sabrıda sükunuda size bağışladım.''
Sükun ve sabır içinde olan Mevlana sema yaparak trans hale geçmektedir ki;etrafındakilerin,aman Hazret yavaş olunuz,demelerine şöyle cevap verir:,
''Deliliğe aşığım,akıllılığa usluluğa doydum.''
Muammer Sağlam'ın sema tekniği ile ilgili çok değerli bir anlatımını buraya aktarmamız çok yerinde olacaktır:
''Mevlevi semasındaki duruşun anlamı ve gayesi,vecd ile başlar.Vecd hali ise bedendeki manyetik alanın şiddetini arttırır,çekim güçlenir.Kozmikten gelen akışlar hızla bedene dolmak ister.Bu akışın normal giriş kapısı bındıldaktır.Çıkılması gereken sekiye ulaşabilmek için,evvel sistem gereği,hem dönmek hemde devinmek gerekir.Bedendeki enerji akış yönü ise sağdan sola doğrudur.Bu sebeple sağ kol omuz hizasından biraz yukarıda,avuç içi evrene dönük,parmaklar açık,akışı kontrol edip başa indirirken,başın hafifçe sağa yatık olması da akışın bıngıldağa yönelmesine yardım içindir.Sol kol,omuzdan aşşağı tutularak avuç yere dönük,parmaklar yine açık ve serbest,yerden gelecek ters yönlü akışları kontrol eder!Tennürenin beyaz sof veya beyaz ipek olması ve dönerken daire biçiminde açılacak şekilde dikilmi de yine yerden gelecek ters yönlü akışların engellenmesi içindir.Kumaşın cinsi ve renginin önemi de modeli kadar önemlidir.''

Sn.Burhan Yılmaz'ın Bilinmeyen Mevlana isimli kitabından bir bölümdür.

16 Eylül 2007 Pazar

YENİDEN DOĞUŞ

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"
Hz. Mevlâna

ÖVGÜ

''Sen Peygamber bahçesinin gül ağacı,sünbülü,
Sen saf seçilmiş,muhteşem ve yüce,
Sen kalplerin hakimi,Cenab-ı Hakk'ın dostu...!!

AŞK

''Bir sevgili aşkına sordu:
-Beni mi çok seviyorsun,kendini mi?
aşıkı şöyle cevap verdi:
-Ben kendimden ölmüşüm,seninle diriyim.Kendimden,kendi varlığımdan,kendi sıfatlarımdan geçmişim,yok olmuşum,seninle dirilmişim.Kendi bildiğimi unutmuşum,senin bilgin ile bilgin olmuşum.Kendi gücümü,kuvvetimi hatırdan çıkarmışım,senin gücünle güçlenmişim.Kendimi seversem seni sevmiş olurum.Seni seversem kendimi sevmiş sayılırım.Sıfatlarıma bürünüp halka görün;seni gören beni görmüş olsul.Seninle buluşmak isteyen,seninle buluşan benimle buluşmuştur.''denmiştir.
(Mesnevi)

TANRI'DAN GELEN


Büyük Sufi Molla Cam, 1492 de vefat etmiş büyük bir Mevlana takipçisiydi.Mesnevi için şöyle demiştir.

Her ki haned Mesnevira subh u şam

Ateş-i duzah ber-u bada haram

Mesnev-i manev-i Mevlevi

Hest Kuran der-zeban-ı Pehlevi

''Her kim bu Mesneviyi gece gündüz okursa, cehennem ateşi ona haramdır.Bu Mesnevi var ya bu Mesnevi,adeta Fars diliyle yazılmış bir Kuran'dır''

15 Eylül 2007 Cumartesi

GEL


BİRKAÇ SÖZ

.İnsan edepten ibarettir
.Mal ve mülk denize,insan ise bir gemiye benzer
.Yarın kocayacak güzel değiliz biz.Biz ebedi genciz.Gönlümüz rahat,hoşuz;önümüze ön sonumuza son yok.

13 Eylül 2007 Perşembe

SEMAZENLER


Her şey sahibinden öğrenilir.Aşkın hocasıda aşktır ancak.Pası kiri yakan kutsal alevi bulmuştu.
Herkesi oraya, o kudsi ateşe davet etti Mevlana.
Mecusiyi,Ermeniyi,tevbesini bin kere bozanı,doğruyu ve eğriyi...Onlar oraya farklı libaslarda girdiler,bir olup çıktılar.Bütün bu insanlar kendilerini arayan dillerini unuttular yeni ve ortak bir dil buldular.Üzüm demeyei yeniden öğrendiler.
Mevlana bir aş ustasıydı;kırk yumurtayı bir sahanda kaynatıp tek yumurta etmenin sanatını elde etmişdi.Bir ney gibi;kendinden boşalmış sahibinin soluğuyla dolmuştu.Bir beşer beşeriyetinden ne kadar sıyrılabilirse o kadar sıyrılmıştı kendisinden.Demirdi ama ateşe erimişti,şekerdi ama suda yok olmuştu.Tevazuyu topraktan öğrenmişti,cömertliği çamurdan;insan seçmezliği güneşten bellemişti.Onun için rahmet gibi her tarlaya yağıyor,güneş gibi her bacadan giriyordu.Biliyordu ki Tanrı katında alçak da birdi yüksek de;padişah da aynıydı kul da.O yüzden cümle cihana bir nazarda baktı
Prof.Dr. Cihan Okuyucu'nun İçimizdeki Mevlana adlı kitabından alıntıdır.

12 Eylül 2007 Çarşamba

''NE OLURSAN OL YİNE GEL''


Mevlanadır evliya kutbu bilin
Ne kim ol buyurduysa anı kılın
Tanrıdan rahmettir onun sözleri
Körler okusa açıla gözleri
Sultan Veled
 
BLOGDA DÜZENLEMELERİ BANA AİT OLAN DEĞERLİ FOTOĞRAFLARIN ÇEKİMİ BANA AİT DEİLDİR.FOTOĞRAFLARDA EMEĞİ GEÇEN TÜM ARKADAŞLARA TEŞEKKÜR EDERİZ.